Hafızamızı
yokladığımızda genellikle bizi derinden yaralayan etkileyen olaylar daha taptaze
ve canlı olarak hafızamızda canlanıyor. Kalıyor. Olayları hatıraları paylaşma niyetiyle birilerine aktardığımızda beynimizde şok etkisi yaratan olaylar ''flash flash flash'' diye sanki belleğimize kaydetmişiz. Hemen sıcak habermiş
gibi aktarıveriyoruz. Hatırladıklarımız kişiden kişiye değişebiliyor aynı olayı
ben kendi penceremden kendi o anki duygularımı da içine katarak flash belleğime
yüklemişim anlatırken öyle anlatıyorum.
Kardeşim de kendi duygularını veya o an gözüne takılan bir renk bir hava durumu
bir ortamın etkisi ile olayı belleğine yüklemiş o da o şekli ile anlatıyor. Sonra
‘’Sen haklıydın, ben haklıydım tatlı tartışması’’ ha bazen üçüncü bir hatıra
tanığını arama bulma ya gidilebiliyor.
O da olayı daha farklı yönleriyle bizim kişiliğimizle
ilişkilendirerek tarih yer ve zaman çerçevesinde biraz da bizi tasdikleyerek
anlatıyor. Sonuçta bir mahkeme salonu değil elbet. En doğrusunu bulma çabası da
değil o an ki hatıralarımızın bizi ne kadar derinden etkilediğinin ispatını anlamaya çalışıyoruz.
Oyda biz üç kardeş aşırı unutkanlık var
ben de diye, her birimiz de unutkanlığımızdan yakınırız. Kur’an’dan süreler okur, aç karnına sabahları üzüm yeriz. Unutkanlığımıza çare olsun diye. Genç yaşta bu
unutkanlık ''Alzheimer,'' hastalığına yol açıyormuş diye de korkarız. Güncel sıradan otomatik yaptığımız
hareketler dışında yaptığımız eylemlerin pek çoğunu unutuyoruz. Bu sefer ben, ‘’Nurten
olarak nereye koyardım? Veya ne cevap vermiş olabilirim?’’ Diye kendi kendime sorduğum
zaman yine otomatik yaptığım bir eylemmiş gibi kendi kendine cevaplanıyor veya
bulunuyor. Sınıflandırılmış eşyalar, not
alınmış yazılar ve otomatik yaptığım eylemler, en büyük yardımcım unutkanlığa ayrıca.
Dikkat eksikliği, dikkat eksikliğinin
fazlalığı unutkanlığa ve bir ayrıntıyı gözden kaçırmaya sebep olabiliyor. Sen hem cep telefonu ile konuşurken
müşteriye para üstü ver hem de diğer kişiyle ilgilen sonunda unutkanlığını
sorgula. Neyse ki yanında buluna ikinci şahıs senin unuttuğun veya dikkatinden
kaçmış bir olay için seni uyarabiliyor senin doğru rotaya geçmene ve
hatırlamana yardımcı oluyor. Unutkanlığının ardına saklanıp bazı olayları
dejenere etmemem de güzel tabi ki ''Sen
bana şunu dedin, bunu dedin, şöyle söylemiştin,'' laflarının hiçbirini de aklında
tutamamak ve karşı tarafa kin beslememek konusunda. Ama o lafların sözlerin diline
değil de flash belleğine yüklemişsen içinde kirli çamaşır olarak saklamışsan o sözler
unutulmuş olabilir velakin duruş ve pozisyon o sözlerin yansımaları olarak kalabiliyor
yıllar geçse dahi. Hafızamıza flash belleğimizi daha güzel olayları yüklemek
için günlük tutup bunu zamanla açıp okuyabilir hafızamızda canlı tutabiliriz. Hiç
mi mutlu günün yoktu? Diye sürekli flash belleğimize yoklayıp mutlu olayları da
hafızamıza kaydedebiliriz. İç dünyamızda hafızamızda geniş ve esnek bir yaşam alanı
sergileyerek olayları akışına bırakmak zaman her şeye ilaçtır. Eskimişse at
gitsin at gitsin, uçtu gitti diyerek, ‘’Bir iyilik yap kendine ve hafızanı daima
temiz tut.’’ Temiz kalsın. Yeni bilgiler
donanımlar yeni çevre, yeni ortam, farklı yollar, hayata farklı pencereden
bakma, farklı sosyal çevre diye çoğaltılabilir. Yeter ki sana flash belleğine geçmişin
acı hatıralarını hatırlatacak sendromlar yaşatmasın. Sen de şok etkisi yapıp seni
gergin bırakmasın.
Geçmişin acı
hatıraları aslında geleceğe daha güzel bakmamızı da sağlıyor. ''Nereden nereye gelmişim,'' Diye başarı noktasında çalışmalarına bakarsak. Her karanlık günden sonra bir aydınlık
vardır. Her şerde bir hayır vardır. Rabbim geçmişimizin şerli hatıralarını
hayra çevirdiği kullarından eylesin.