30 Aralık 2017 Cumartesi

HAMDIM YANDIM PİŞTİM

 Kişiliğim tam şeklini bulmamış yapışkan ve hamlar bazen öfke bazen sukut eyliyorlar. İç dünyamdaki denge berbat bir duygu dışında hepsi o da bir kırık kuş kanadı gibi çırpınıyor pörsümüş, yosun tutmuş dalları ateşe çok yaklaşmış erimiş deforme olmuş bir öfkenin hatları kişiliğime berbat bir dokunuş öfke beni bırakmıyor. Ilımlı ve candan görünüyor. Çok kuvvetli sinir uçları var en son sinir uçlarına kadar gidebiliyor ellerimi titretiyor gözlerimin içinde şimşekler çaktırıyor esmer tenim bazen kırmızılaşıyor bazen beyaza çalıyor ne acı bir dokunuş beni renkten renge boyuyor karanın üstüne beyaz, beyazın üstüne kırmızı başım dönüyor, dengem altüst oluyor. Kalbim hızla çarpıyor bir yere oturmak bir dala tutunmak ihtiyacı sanki bir sele kapılmışım da sel suları beni alıp götürecek beni kendine çekiyor. Oysa benim dış resmim de gösterişli değil çarpıcı değil iken ben sadece içine kapanıklığı oynuyor iken

          İşte bu yüzden çoğunlukla göz ardı ediliyorum dışlanıyorum. Hatta kızarmış yüzüme aldırmadan çekip gidiyorlar. İnşallah yakında hepsinden kurtulacağım benim başarılarım karşısında hepsinin gözleri fal taşı gibi açılacak. Şu an onlar dünyayı bulanık görüyorlar ben değil. Ama dünyadaki bütün orantısız güçlere karşı orantılı bir denge kendimi kopyalayarak çoğaltmak. İnsanları benim doğrularıma çekmek için beni daha az eleştirsinler diye. Bu da bir zihin jimnastiği bu da bir analiz. Ya tek bir gerçek varsa sıcak ve soğuk gibi evet ve hayır gibi. Sıcağa ne kadar yaklaşırsam o kadar yanıyorum yine de ben, ben olarak kalıyorum, nasıl ama ya soğukta donarsam bir çıkmaz içine girersem.

23 Aralık 2017 Cumartesi

BEKLE GÖR

                    Dip çukurlarda karanlık odalardayım. Gerçeğin dışında ve gerçeğe yakın düşlerin  içinde belki de tutar diye göle yoğurt çaldığım. Katıksız azıksız yemeklerdeyim. Belki tutar ya umutlar da olmasa yaşayamaz ki insan belki kapı çalar belki hamur mayalanır taşar, belki beni hatırlar unutmamıştır belki, belkilerle geçen bir zaman sürecinde kendine gelebilmene gerçeğe dönüşebilmen de sana ne lazım? Bana yine karamsar düşler kaldı somurtmak olmaz olmaz demek. Bekle gör. Bu cümle beynimden silindi gitti. Daha sonra kelimesi o da silindi gitti, sonrası da boşluk yokluk umutsuzluk, yarınlar da geldi geçti, her hayal bitti umutlar tükendi. Bir umut kapısı çilekeş  ömrünün son durağında bana nefes aldıracak bir umut kapısı . Dilek istek ve muradımın gerçekleşmesi dileğiyle bir el, bir kapı bir tık tık kalp atışları gibi ritimli olmasa da olur. Olacağını bileyim onun umudu ile de yaşarım gelecek günlerime ait güzel hayaller kurarım. Beklentilerim çok hayata dair ya tutarsa diye mayaladığım hamurlarım çok. Özümde iç dünyamın meyve tohumlarından olan içimde ektiğim bereketlendirdiğim  biçmenin  arifesindeyim bunu da hissediyorum. Bu hissin sancısı ile kıvranıyorum. Daha ne kadar daha bekle gör. Rabbim elbette hayırlısını verir. Bekle gör en iyisini verir. Bekle gör inşallah. Rabbim tüm tevekkülüm sanadır. Senden başka gidebileceğim bir kapım da yok. Beni ancak sen anlarsın. Rabbim ne güzel tecelli edensin. Kendine yakışanı verirsin.


16 Aralık 2017 Cumartesi

ÖFKE ÖFKE DİYE DİYE

    Öfke öfke diye bas bas bağırdığın şey belki de öfke değildi. Tutkularının ağır yükü onun ağırlığı belki de öfkeye dönüşüyordu. Hem korku hem cesaretsizlik.  Peki neden korku? Neden cesaretsizlik? Huzurumun bozulmaması için elimde olanların kaybetme korkusu peki ya yapamadıklarından dolayı içindeki pişmanlıkların tutkularına ulaşamamadaki suçluluk duygusu hani şu ukte denilen şey çeşidi belirsiz duygularınla birleştiğinde ve hayat akıp gidiyorken birileri de gemilerini yürütüyorken sen de arkalarından bön bön gıpta ile bakarken onlar yapar sen hayal ederken o kavuşmak istediklerinin etkisi altında iken kendini zorladığında öfkenin ortaya çıkışı. Hep bu merak duygusu içinde acaba orada neler var? Acaba bir adım atsam neler olacak? Diye o kıyı o eşik tam adım atmakla atmamak arasında işte öyle bir şey içinde iken kendi kendine yaptığın baskı. Ama eşiğin öbür tarafı bir sonsuzluk …. Bu sonsuzluk bir boşluk, bir çirkinlik, bir telaş, bir yıldız kayması bir gök gürlemesi bir şimşek bir başarı bu garip duygular içinde neler neler görünür gözüne
Oldu oldu en sonunda rüyalarım gerçek oldue
 sanat kişiye göreöreDEVAMMMMM


10 Aralık 2017 Pazar

BEYNİMİN ÇALIŞMAYAN YANI

    Ey arkadaşım beni öyle bir motive et gaza getir ki beynimin çalışmayan şimdiye kadar hiç kullanılmamış ekin ekilmemiş eksen ve yörüngeleri de bana eşlik etsin. Bana farklı noktalardan olayı inceleme bakma susma taktik ve teknikleri öğretsin. Düz yolda ayağıma takılan çakıl taşlarından usandım kınagı geldi. Varsın tepeyi tırmanırken karşılaşayım yaban arılarıyla vücudumun aynı noktasını defalarca soksunlar beni kanatsınlar ağlatsınlar ama sonucuna da değsin hani. Kalburla su taşıma hiç kimsenin işine yaramaz. Boş delik davul ses çıkarmaz boş. Beni öyle bir gaza getir ki arkadaşım bana aspirin gibi gel. Ben kendimi zannedeyim ki dünyayı kurtaran adam. Ben kendime yeni ufuklar açayım. Benim bir gözümde esen ol.Ey beynimin çalışmayan yanı sen de bana aitsin hemen ötekileştirme kendini o kıvrımlar da neler var beni kendime anlatacak kendi var oluşumun klinik tabloları şablonları açıl önüme  sun kendimi kendime  kabaran kalabalık dünyada sarhoş nahoş dolaşan insanların içinden kurtar beni. Bir ben miyim benden içeri belki vardır benim gibileri beni al o diyarlara götür beni.


3 Aralık 2017 Pazar

DERTLİ DERTLİ

     Dedim ki insanlar içlerini boşaltırken biraz daha 
dikkatli olmaları gerekiyor. Çünkü dertli diğer taraftan kendisini haklı gösterilmesini istiyor.   Dinleyenin kendi tarafında olmasını istiyor. Sanki bir doktorun bir psikoloğun karşısındaymış gibi ondan ne duymak istiyorsa onu duymak istiyor. Sonra da ne görmek istiyorsa ama burada seni dinleyecek bir sır küpü sabır küpü dert ortağı yok seni dinleyecek.  Üstelik dinleyen kişi söylediklerinde de haklı bir taraf göremeyince de o dertli kişi de gözünü dinleyene dikerek ortada kalakalıyor. Neden? İlla ki sana hak mı vermesi gerekiyor?

        Ne lafazan bir kadınmış bu,  ‘’Mahalle kahvehanelerine git,’’ derdini orada anlat git ‘’Mirko Paşaya anlat,’’ git  ‘’Berber Abid’e anlat,’’ git ‘’Meyhaneci Şevket’e anlat,’’ git kime anlatırsan anlat ama sakın bana anlatma sen git oralarda o mahkemeni kur başka otağlarda anlat bakalım derdini kim seni haklı gösterecek. Giderken bile ‘’Ben haklıyım ben haklıyım,’’ diyor.