Estetik değilim sürekli duygularıma
olta sallayan bir insan pozisyonundayım. Beni ya güzelleştirecek ya da
çirkinleştirecek duygularım. Aceleci oluşumdan duygularımı akıl süzgecinden
geçiremediğimden elimden kaçırdığım güzel duygularım ve yakaladığım kötü
duygularım var. Bu kritik ayar tablosunu bir türlü oluşturamadım. İşte bütün
mesele bu çok esrarlı bu karışım tablosunda. Bu karışıklığı bir düzene sokmak
bir makinenin montajını tamamlamaya benziyor. Bunun ustası kim? Ben olsaydım cesaretle
atılırdım bu makineyi tamir etmeye ben de cesaret hiç yok. Hem de ceryan çarpar
iyi ve kötü huyların sinir uçları birbirine temas ettiği an zıt kutupların
sigortaları attırması gibi işim biter. Birden öfke patlamasına dönüşürüm.
Yine bildik kılıfını giyinmiş üzerindeki
abası kendisinden hoşnutluğu ve çekiciliği kaldırırken. Bir elbise diker
gibi kendime kılıf dikmek isterdim ama gerçekten istiyor muyum? Onu da
bilmiyorum. Hep aynı duruş, aynı pozisyon, aynı hal, olmaz, olmaz sonuçta sen
bir insansın, doğal içinden geldiği gibi samimi olmalısın. Sermelisin
kendini saklamamalısın. Kendimi tanıtma isteği, tutkularımı,
sırlarımı, fikirlerimi merakımı acılarımı itilişlerimi horlanmalarımı
yalnızlığımı, sahipsiz duygularımı bir bütün olarak anlatmalısın kendini.
Bazen öfke bazen kin bazen romantik ve coşku doluyum, bazen
müzik ritmine kendimi kaptırır bazen de hayallerle dolarım. Bazen bir rüzgar esintisi
kadar hızlı bazen yaşama sevinci ile dopdolu. Duygularımın sınırında her şey
anlık bir zaman dilimi içinde akıl ve duygunun ateşli dansında. İyi huylarımla
kötü huylarım benim bedenimde at koşturur artık hangisi galip gelirse, hangisi
dengeyi sağlarsa. Duygu mu kazanacak? Yoksa akıl mı? Zafer kimin olacak? Ya
kalp bu senfoniye eşlik ederse öteden beri sürüp giden bu çatışmada bu savaşın
kazananına çok az rastlanır gibi ise de savaşları hep devam edecek. Psikolojik
savaş.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder