22 Nisan 2018 Pazar

FAL

        Bir işaret bekliyor hayattan, her dönüşünde yola bakıyor çünkü o bekliyor. Papatya falı ile ömür geçirmiş''Bir iki üç,'' diyor sayıyor bir işaret bekliyor.  Eğer o fal doğru çıkarsa mesela üç sarı araba arka arkaya o yoldan geçerse mesela merdivenden yeşil elbiseli biri inerse onun falı tutacak. O zaman o başlayacak o işini tutmaya.  O bekliyor falına denk gelecekleri boş boş bekliyor.
        O beklerken boş boş başkalarının hayatlarında bazı şeyler değişiyor. Hayatın gerçekleri doğum ölüm gibi onlarla da ilgilenmiyor. Bunun nedeni kendisini bir yabani gibi yetiştirmiş. Kendi geçmişine söven bir yabani hem de ölüm, onun için çok erken. 
        Şimdi tekrar yol kenarında, kendi kendine bakıyor fakat söylenmeye de başlıyor. ''Bir iki üç sarı araba ha işte tuttu'' diyerek kalkıyor. Yola yayılan umut,  kemikleri acımış oturup beklemekten kemeri belini sıkmış bağırsakları birbirine yapışmış o ağır ağır ilerlerken geç gelen arabalara sövüyor. Acıklı ve durgun solan yüzü boş boş dönemeci geçiyor ileri bakıyor. Daha ileriye doğru,  ayaklarından başlayıp tüm gövdesini yalayıp başına kadar yükselen bir şey elbisesinin içinde yok oluyor. Tüm çaba ve gayretiyle köşeyi dönüyor.  Öyle varsayıyor. Tut ki döndü. O dediğini yapacak.  Ne yapacak biliyor musun? Koca bir boşluk karanlık. Dibi görünmez bir karanlık. Göremiyor ki.  Pencereden kalkıp dışarıya  bakmamış  ki.  Ancak oturduğu yerde buharlı bir kazan gibi tıslıyor. Dediğini de yapar fakat o dediği şey ne işte? Şu an kendini kandırıyor. Zamanını öldürüyor. Şehre gidecekmiş tut ki gitti önce oturduğu yerden kalkması gerekecek burada bazı şeyleri de öldürmesi bazılarını da yaşatması gerekecek.
       O şimdi hayal görüyor. Hayal dünyasında yaşıyor hayaperest.  Uyanık olduğunu da sanıyor ama gerçekleri göremiyor sezemiyor ayağının altındakileri üzerinde yattığı toprağı hangi adla burada olduğunu, hala anasının koyduğu adla kalmış o kendini bile bilmiyor. Düşünmüyor uyanmak istemiyor uyanmıyor. Uyanmak için ne yapabilir?  Nasıl uyanabilir? Nasıl uyanabilir onu bile bilmiyor. Sonra ansızın geliveren olaylar, üstüne üstüne gelen olaylar, gelip geçen delip geçen olaylar, bir rüzgarla onu da alıp götüren olaylar, onu estirten uykuda iken onu sürükleyen olaylar. Bu olaylar onu sürüklerken o ise yine çıplak bacaklarıyla o yolda fala bakmaya devam ediyor.
         Serin serin esiyor içindeki duygular acıklı bir ses de ta içlerden geliyor. O ise hala fala bakmaya devam ediyor. ''Bir iki üç,'' bu kez fala baktığı şey Rabbi onu seviyor mu sevmiyor mu? Allah’ın sevgili kulu mu değil mi? Neden neden diye bağırıyor neden ben Rabbimin sevgili kulu değilim? Ama ben de üç tur ziyaretlere gittim oralarda namaz kıldım.


O artık fala bakmıyor fala bakmayı bıraktı. Gökyüzüne bakıyor yıldızlara bulutlara Rabbi oradaymış orada çakılı oradan izliyormuş onu. Kıpırtısız bakıyor.
        Bir anı gibi gelip geçen sonra düzelen onun hayatı. Yabaniliği kendi toprakları üzerinde içinde sıralanan geçmişi yolda bıraktığı izler sanki pullukla ters düz edilen toprak gibi. Elini kaldırıyor o geçmişine tam elini kaldırıyor sövecekken yine bildik kendisini görüyor karşısında. Kendisi kendisinin karşısına oturmuş gibi. 
           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder