Kendim üzerime işlediğim
nakışlar bana ait istersem söküyor tekrar işliyorum. Kendi iç dünyamda. Kendime
seramiğe şekil veren balçık gibi kendimin duruşunun hamurunu fırına verdim
pişiriyorum. Nasıl yani herkes bir yere çöp atıyor diye diğerleri de atıyor,
birileri trafik kurallarına uymuyor diye herkes uymuyor. Birileri birilerini
etkiliyor etkileşim bir rüzgar gibi tüm bir toplumu etkiliyor. Ben neden
farklılığı seçiyorum Onların gittiği yoldan değil de kendi bildiğim yoldan
gidiyorum. Benim devamlı bir tek sloganım var. Hak bildiğin yolda yalnız
gideceksin. Tamam o kadar bitti. Bu sıra dışılık tezatlık gökyüzündeki
yıldızlar gibi tek tek kalsa da yalnız günün birinde bizde elbet çoğalıp
aydınlık ışık olarak parlayacağız. Şu an kendimi kendime kilitlemişim saklı
tutuyorum, kimseyle paylaşmıyorum. Birinin birilerine veya tek birine
anlatacağım bir dostum yol arkadaşım çıkacak karşıma ona kendimden dilim dilim
pay pay paylaşma izni vereceğim. Alaaddin’i bekleyen sihirli lambası misali ancak
o zaman lambadaki adam dışarı çıkacak göz kırpacak.
Daima hak bildiğim yolda yalnız gittiğimden benim
düşüncelerim sanki negatif bir düşünce imiş gibi hep yalnız kalır. Yani benimle
anlaşmak imkansız gibi görünür dışarıdan bakıldığında. Kazdığım kuyudan su
çıkmaması hep elimi attığım işten hayır görememem beceriksizliğe sayıyorum. Bu
beceriksizliğimin ve başarısızlığımın ben de çekingenlik duygusu yaratacağı
cesaretimi esaret altına alacağını nereden bilebilirim? Ruhumda kopan bu
fırtınalar asık suratlı birisi olarak yüzüme vuruyor. İkilem burada da başladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder